Safranbolu’dan başlayıp, Eflani, Azdavay, Daday, Taşköprü, Hanönü, Boyabat, Sinop güzergahını takip ederek, sahil yoluyla Ayancık, Türkeli, Abana, İnebolu, Cide, Amasra üzerinden Akçakoca’da son bulacak 900 km’lik bir rotayı bisikletiyle kat etme amacıyla yola çıkan ve İnebolu’da mola veren Şafak Omaç’la (www.safakyollarda.com) tavsiye üzerine geldiği ve İnebolu Pidesini çok beğendiği Palmiye’de sohbet ederek İnebolu izlenimlerini öğrenme fırsatı buldum.
Sohbetimiz sırasında Şafak Beyin en çok ilgimi çeken özelliği çizdiği rota içinde İnebolu’ya ayrı bir önem vermesi ve geniş çaplı bir bilgiye sahip olduğu İnebolu’yu gezerek daha fazla tanıma ve öğrenme arzusuna sahip olması idi.
Çoğu insanın farkında bile olmadığı doğal ve bozulmamış İnebolu’yu sık sık şu şekilde ifade ediyordu. Önü deniz, arkası orman, tarih dersen şanlı bir tarih, kültür dersen Türk Ocağı, Kent Müzesi ve Nezihe Battal Kültür Evi ile gezilecek bir kültür hazinesi, Cumhuriyet tarihinin en önemli inkılaplarından biri burada yapılmış, kahraman halkı beyaz şeritli İstiklal Madalyası ile ödüllendirilmiş. Gezmek ve görmek isteyen biri başka ne ister… İnebolu’yu deniz turizminin yanı sıra kültür turizmi ilede ön plana çıkartmak tüm İneboluluların en önemli görevi olmalı.
Küçük bir girişle Şafak Omaç’ın İnebolu hakkındaki düşüncelerini özetlerken devamını da kendinden dinleyelim isterseniz.
“23 Temmuz Pazar sabahı saat 10.00 civarı İnebolu’ya giriş yaptım. Türk Ocağı’nın altındaki Atatürk Anıtı ve duvardaki yazıları bir taraftan okuyup bir taraftan fotoğraflarken Celal adında biriyle karşılaştım. Ben İnebolu’yu az çok biliyorum zannederken Celal Beyin anlattıkları karşısında hiçbir şey bilmediğimi anladım. Bana İnebolu’da gezebileceğim yerleri ve tatmam gereken yöresel lezzetleri sıralayınca bende Türk Ocağı’nı gezerek işe başladım. Türk Ocağı’nı gezerken bambaşka bir dünyada buldum kendimi. Nurhayat hanımın ilgisi ve aynı zamanda refakati ile Türk Ocağı’na hayran kaldım. Oradan Kent Müzesi’ne geçtim. 3 ay önce açıldığını öğrenince görevlilere takıldım. Beni gelecek diye mi burayı yaptınız? diye. Gerçekten belediyenin İnebolu’ya büyük bir hizmeti olduğunu, muazzam bir eserin meydana çıktığını ifade ettim. Emeği geçenlere teşekkürlerimi iletin mutlaka diye haber bıraktım. Kent Müzesini gezerken önemli bulduğum her yazıyı ve resmi fotoğrafladım. Çıkmadan öncede Kent Müzesi anı defterine doğaçlama bir şeyler yazdım. Hatırladığım kadarıyla şu cümlem her şeyi anlatmaya yeterde artar bile. 52 yaşında bir kişiyim. İnebolu’ya geldim sanki yeniden doğdum. Kültürel olarak gezdiğim Türk Ocağı ve akabinde Kent Müzesi beni inanılmaz etkiledi. Ve duygusal anlar yaşamama sebep oldu. Herkesin gelip görmesini tavsiye ediyorum. Oradan Nezihe Battal Kültür Evi’ni gezmeye gittim. Dışarıdan iki katlı görünen ama içine girince 4,5 katlı muhteşem mimarisi ile hayran olduğum konak tarzı İnebolu evi çok hoşuma gitti. İçindekilerde hakeza öyle. Orada da çok miktarda fotoğraf çektim. Daha sonra karnım acıktı ve İnebolu Pidesi yemek üzere Palmiye’ye geldim. Güvecide meşhurmuş İnebolu’nun ama onuda sonra arkadaşlarımla geldiğimde deneriz. Bu sene zafer yolunu gezdik Kocatepe’ye çıktık inşallah önümüzdeki günlerde İnebolu’ya gelmek için bir bahanem oldu. Arkadaşlarla İstiklal Yolu’nu İnebolu’dan Kastamonu’ya kadar gezmek istiyorum. Kültür gezileri için insanların İnebolu’yu mutlaka görmeleri gerektiğini düşünüyorum. Tatil denildiğinde sadece 5 yıldızlı oteller, havuz, deniz, yeme içme akla gelmemeli İnebolu’ya bu amacın dışında tarihi ve kültürel değerlerimizi görmek ve o anı bir nebzede olsa yaşayabilmek için gelinmeli. Burada üstüne basa basa söylüyorum İnebolu’yu görmeyenlerin çok büyük eksikliği olduğunu düşünüyorum. Önü deniz arkası orman olan İnebolu’da çadır kurularak kamp yapılabilir, karavan turizmine elverişli ortam oluşturulabilir.”
Tarihi ve kültürü için gezmeye gelenlerin İnebolu’dan daha büyük haz aldıklarını ve daha mutlu ayrıldıklarını gözlemliyor, kültürümüzü daha geniş kitlelere duyurmak için herkesin elinden geleni yapması gerektiğini ifade ediyorum.