Çeşit çeşit sebzeleri ve meyveleriyle İnebolu pazarının bollukta doruğa ulaştığı günlerdeyiz. Bu dönemde hiçbir şey almasak bile pazarı gezmenin zevkine varmalı ve Allah’ın bize sunduğu sayısız nimetlere şükrederek kulluk görevimizi eda etmeliyiz.
Uzun yıllardır Salı ve Cumartesi günleri haftada iki defa kurulan İnebolu pazarında dışarıdan getirilen meyve ve sebzeleri satan manavların yanı sıra köylerimizde üretilen ürünleri satmak ve evinin geçimine katkıda bulunmak isteyen çalışkan kadınların oturarak önlerine serdikleri örtü üzerinde ya da sepet içinde satışa sundukları iki bölüm mevcuttur.
Geçtiğimiz günlerde İnebolu pazarında erik ve kiraz bolluğu yaşandı ama dut ve ekşi kara eskisi kadar olmadı. İnebolu halkı olarak bizim daha çok ilgimizi çeken ürünler yerli diye adlandırılan meyve ve sebzelerdir. Bizim domates ve biberimizin kendine has kokusu ve özelliği vardır. Domatesimiz çok hoş kokulu ve ince kabukludur, biberimiz gevrektir ve farklı aroması vardır. Yerli salatalığımız küyür küyürdür, aman dikkat bazıları da acı çıkabilir (Bahçe içinde gezerken salatalık fidesinin herhangi bir yerine basılırsa acı olur!). Barbunya fasulyemiz ince kabukludur lezzetinden yenmez, kraliçe armudumuzu yemeye doyum olmaz, yağlıca armudumuz adı üstünde tereyağı gibidir.
İki - üç hafta önce bol miktarda toplanıp kavanozlarla satışa sunulan dağ çileğinin genellikle kış aylarında tüketilen reçeli hemen hemen her evde mutlaka yapılır. Yine kış hazırlığı yapılan yerli biber turşusu, taze fasulye konservesi ve en önemlisi dolma yapmak için tuzlanan kara ağaç üzüm yaprağı İnebolu pazarının organik ürünlerindendir.
Ihlamurun kokusunu pazarı dolaşırken buram buram hissederiz. Bizim kara eriğimiz, kızılcığımız tadıyla, tarhanaya kattığımız boydalı kokusuyla, doğanın bize sunduğu böğürtlen ve kuşburnu ise şifa kaynağı besin deposuyla İnebolu pazarının vazgeçilmezlerindendir.
Bu dönem incir çeşitlerinin yavaş yavaş kendini gösterdiği, patlıcan inciriyle de lezzetin doruğa ulaştığı bir dönemdir. İnebolu’da karaağaç üzümü yiyip de o lezzete hayran olmayanı hiç duymadım desem yalan olmaz.
Yine bu günlerde hasadı yapılmaya başlanan fındık, yeşil kabuklu ya da gegel edilmiş şekilde pazara indi. On – on beş gün süreyle kuruyana kadar fındığı yaş olarak yemenin zevki başka olur. Fındığı ceviz takip eder. Hele Eylül ayı girdim mi İnebolu pazarı kanlıca mantarı başta olmak üzere tüm mantar çeşitleriyle şenlenir. İnebolu pazarı lezzetiyle meşhur kuzu kestanesi ile final yapar. Velhasıl kelam her sene bu böyle devam eder.
Pazara gelen yerli ürünlerin üçte ikisi İstanbul’da ki İnebolu pazarlarına her Cumartesi sabahı emanetçi kamyonları ile sevk edilir. Cumayı Cumartesiye bağlayan gece Pazar yeri ana – baba günüdür. Gecenin karanlığında pazara gelen taze, yeni toplanmış yerli ürünler sabahın ilk ışıkları ile İstanbul’un yolunu tutar.
İnebolu’nun havasıyla, suyuyla, toprağıyla, nemiyle, kendine has iklimiyle farklı lezzete kavuşan yerli ürünler İstanbul’da ki İnebolu pazarlarında satışa sunulur.
Bu arada aklıma gelen bir konuyu yazmadan geçemeyeceğim. Geçen yıl dönemin Kastamonu Valisi ilçe ziyaretleri yaparken Doğanyurt’ta halkla buluşur ve ilçe sorunları konuşulurken halktan biri ayağa kalkar ve şöyle bir serzenişte bulunur; “Sayın valim, köylerimizde ürettiğimiz ürünleri satmakta zorlanıyoruz, satacak Pazar bulamıyoruz. İnebolu her hafta kamyon kamyon İstanbul’da ki İnebolu pazarlarına ürettiklerini götürüyor ve satıyor. Bu konuda yardım istiyoruz.”
Evet, İnebolu olarak bu konuda diğer ilçelerden bir adım önde olduğumuz ve gıpta ile izlendiğimiz gerçeği ortaya çıkıyor.
Gerçekten üretilen ürünlerin kamyon kamyon İstanbul’a gitmesi İnebolu ekonomisine büyük bir girdi sağlıyor ve canlılık getiriyor. İleriki yıllarda bu işin daha profesyonel yapılması ve bazı ürünlerin İnebolu’da kurulacak Ticaret Borsası tarafından üretici lehine yapılacak çalışmalarla daha verimli hale getirilmesi temennisi ile ekmeğini topraktan kazanan tüm üreticilerimize bol kazançlı günler diliyorum.