KASTAMONU NEREDEN NEREYE…
Yaşı otuz beş - kırkın üstünde olan herkes Kastamonu’daki gözle görülür değişimin farkındadır herhalde. Bu hızlı değişim mutlaka çok yönlü araştırmalar, projeler ve çalışmalarla olmuştur. Hiçbir şey kendiliğinden olmaz.
Bu değişimde güçlü bir siyasi iradenin Kastamonu’ya kazandırdıklarını görüyor, bununla birlikte başarılı ve çalışkan bir yerel yönetimin kentin tarihi değerlerine zarar vermeden yapılan restorasyonlara ilave modern hizmetlerle harmanlanmış bir şehir görünümüyle karşılaşıyoruz.
Yetmişli – seksenli yıllarda hava karardığı zaman ticari ve sosyal hayatın olmadığı, dere kenarında tek tük insanların yürüdüğü ve ailelerin gece pek dışarıya çıkamadığı Kastamonu, günümüzde gece gündüz cıvıl cıvıl.
Merkez nüfusun o yıllara göre üç misli arttığı Kastamonu, üniversite, askeriye ve polis okulu ile hayat buldu.
19 ilçenin her gün aktığı ve Kastamonu ekonomisine can kattığı gerçeğiyle birlikte eğitim ve sağlık sektöründe daha hızlı gelişim göstermesi herkes tarafından bekleniyor.
Son birkaç yılda asıl gelişmenin turizm sektöründe olduğu, “EVLİYALAR ŞEHRİ” olarak lanse edilip, inanç turizminde Türkiye’de bir numara olmayı hedefleyen Kastamonu çok sayıda ziyaretçiye ev sahipliği yapıyor.
Kastamonu’daki gözle görülür değişimi köşe yazıma konu olarak seçmeme sebep bir okuyucumun sosyal medyada Utku KESİCİ isimli kişinin “Kastamonu Hakkında İzlenimlerim” başlığıyla 25 Ağustos günü paylaştığı düşüncelerini, okuyucularımın ilgisini çekeceğini düşünerek aynen aktarıyorum.
“Kastamonu Hakkında İzlenimlerim;
Genellikle yeni gittiğim yerlerde insanları gözlemlemek şivelerini dinlemek geçim kaynakları nedir öğrenmek şehrin hangi noktaları onlar için kıymetli olduğunu keşfetmekten nedendir bilmem ama pekte keyif alırım. Şehrin tam ortasından geçen çok şirin bir çay (Karaçomak) var. İç kısmını küçük adacıklar halinde bölmüş ve yeşillendirilmiş kuşlar o çayın (temiz, pırıl pırıl) suyundan keyifle su içiyor ve hiçbir tedirginlik yaşamıyorlar. Şehir insanı ise oldukça cana yakın ve yardımcı olmaktan da hiç çekinmiyorlar. Kısa bir anekdot şehre yeşillikler içinde bir tepeyi aştıktan sonra geliyorsunuz. Sol tarafınızda dere kalıyor. Yer yurt bilmediğimiz için orada yaşı tahminen 50-55 yaşlarında olan bir beye yakınlarda otopark olup olmadığını sorduğumuzda bize şöyle cevap verdi. “Öncelikle şehrimize hoş geldiniz. Yüz metre ileride bir otoparkımız mevcut. (Ne güzel sahiplenmiş) Oradan faydalanabilirsiniz.” Söylediği gibi tarif edilen yere gittik aracımızı park ettik. Peşin ödeme olduğu için fiyatını sorduk. Otoparkçı delikanlı “abi yabancısınız sanıyorum” dedi. “evet” dedik. “Normalde ücretimiz 7 TL fakat misafirlerimizden 5TL alıyoruz” dedi. Fena halde şaşırdık, ödemeyi yaptık. Rektörlük binasına yürümeye başladık ama yer yurt bilmeyince de epey zor oluyor. Haliyle bir arkadaştan rica ettik tarif etmesi için. Sağ olsun bize rektörlük binasına kadar eşlik etti. Bina oldukça eski. Fakat son derece bakımlı. Mimari özellikleri korunmuş. Mütevazi çalışanları ile daha da güzel bir yer haline gelmiş. Muhteşem bir yapı. Öğlen vaktine denk geldiğimiz için yemek yiyecek bir yerler bakınırken bir şey dikkatimizi çekti. Çevre oldukça temiz. Tabiri câiz ise bal dök yala kıvamında. İnsanlar ellerinde bir şeyler varsa yere atmak yerine çöp kutusuna atıyor ve hatta yerde çöp diyebileceğimiz bir şeyler görürlerse yerden almaktan hiç imtina etmiyorlar. Kurallara son derece bağlılar. Kamu binalarının dış cephelerinde büyük sağı solu rüzgârdan aşınmamış bayraklar ve atamızın bez posterleriyle dolu. Velhasıl kelam kendi adıma küçük kentleri hep sevmişimdir ve hala büyük kentler gibi bozulmamış şehirlerin olduğunu görmek, bilmek bir nebze olsun içimi rahatlatıyor. Ne güzel Kastamonulu olmak…”