MUSTAFA S. FAKAZLI (Diş Tabibi)
Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethetmeden önce hazırlattığı topların demir cevheri Küre’den İnebolu’ya getirilip deniz yoluyla İstanbul’a nakledilmişti. Küredeki Akşemseddin Camii, o günlerin anısına, Fatih Sultan Mehmet’in defterdarı Akşemseddin tarafından yaptırılmış olup hâlâ ayakta durmaktadır.
Fatih Sultan Mehmet’in Candaroğulları Beyliğini Osmanlı Devletine katmasıyla, Orta Anadolu’nun denize açılan kapısı da Osmanlının eline geçmiş oldu. Bu avantaj İstanbul’un fethi sırasında kullanıldı. Projesini bizzat kendi çizdiği RUMELİ HİSARINI yaptırırken, ahşap malzeme Karadeniz Ereğli’den, taşlar ise İnebolu’dan gitmişti.
İnebolu’dan batı istikametine 7 km giderseniz deniz kenarına kavşak adı verilen yerde eski taş ocağına rastlarsınız. Beton henüz yaygınlaşmadan, İnebolu’daki taş duvarların malzemesi kavşaktan gelirdi. Buradan çıkarılan granit taşlar gemilere yüklenip kolayca uzaklara gönderilebilirdi. İç kesimlerde de taş ocakları vardı ama kara yolu olmadığından taşımak mümkün değildi. Bu yüzden de deniz kenerındaki taş ocağı çok kıymetliydi.
İnebolu’nun kavşak mevkiinde deniz taşıtlarını bağlamak için kullanılan DUBA TAŞI’nın da var olduğu söylenmektedir. Taş yüklenecek dubalar iyi havadalarda sahile yaklaştırılır, halatları duba taşına bağlanır ve yükleme işlemi gerçekleştirilirmiş. Zaman geçtikçe duba taşı İstanbul’un fethinin hatırası olsun diye, dışı ziftle kaplanıp olduğu yere gömülmüş. Bu bilgi elimize yeni ulaştı.
İnebolu iri granit duvar taşını ihraç ederken aynı zamanda binalarda kullandığı işlenebilen taşı da ithal etmiştir. 1885 yılında çıkan yangından sonra İnebolu’daki yapılarda taş kullanılması dönemin Vali’si Abdurrahman Paşa tarafından mecbur tutulmuş ve Bartın’dan deniz yoluyla bina yapımında kullanılmak üzere taş getirilmiştir.
İnebolu’da kullanılan bir başka taş da İskelle tarafından çıkan “kayrak taşları”dır. Bu taşlar da zamanında yapılarımızın çatılarında kullanılmıştır. Ne zaman ki Marsilya’dan kiremit gelmiş o zaman bu taşın kullanımı da azalmıştır.
Bugün bazı aşı boyalı tarihi evlerimizin üzerinde ise “marla taşı” bulunmaktadır. Yollarımız, caddelerimiz önce yassı kalın marla taşıyla döşenmiş. Son yüz sene içinde de yine Uncukaltın’ndan, deniz kenarındaki taşlar ustalar tarafından parke taşı haline getirilmiş, bu parke taşları motorlu sandallarla limana getirilip yollara döşenmişti.
Deniz yollarının önemini kaybetmesiyle İstanbul’a göç verdiğimiz yıllarda “İstanbul’un TAŞI TOPRAĞI ALTIN” derken, önce altın yolladık, sonra peşinden gittik anlaşılan.
Taş düşebülü… sözüyle yanlış algılanan ve tanınan memleketimizin “taşı”nın bu hikayesiyle bu yanlış algının değişeceği kanısındayız. Taşın çok kullanıldığı bu memlekette her yere sirayet etmiş olan taşların düşme ihtimalinin de yüksek olduğu unutulmamalıdır.
Her ne kadar birileri kabullenmese de “her taşın altından İnebolu çıkmaya devam edecek”…