HAMİDİYE CAMİİ
Küçük Camii yani Hamidiye Camii 8 Şubat 1882 tarihli ve 25 sayılı padişah Abdülhamit’in emirnamesi ile yapılmaya başlanmıştır. Kuzey tarafı deniz kenarındaki Ticaret odasının olduğu yerleri de kapsayacak şekilde düşünülmüş ama ne olmuşsa buna muhalefet edenler olmuş ve cami tasarlandığından daha küçük yapılmıştır. Ticaretin önemli olduğu yıllarda arsa kıymetli olduğundan böyle bir tasarrufta bulunulduğu anlaşılıyor. Cami yapımında kullanılan kesme taşlar Bartın'dan getirilmiştir. Camiinin planlanandan küçük yapılması üzerine ihtiyaç fazlası taşlar caminin temeline gömülmüştür. Caminin suyu gene Yakup Bey tarafından Karaca'dan getirilmiştir. Önündeki çeşmede kitabesi bulunmaktadır. Caminin sol tarafında bulunan yolun üst tarafında camiye ait bir vakfiye bulunmakta idi. Bu dükkanlar gene Hacı Yakup Bey tarafından Hamidiye camiine vakfedilmiştir. Araştırdığımda: Vakfiyenin bulunduğu dükkanlardan birinde marangozluk yapan mobilyaci Şeref Çelik kirasını vakıflara ödediğini bana anlatmıştı. Hükümet binasının yanmasından sonra bu dükkanlarda yıkılmış şu anda orası boş olarak bulunmaktadır. 1970’li yıllarda bu cami tekrar tamir edilmiş mihrabı Harun hoca ve Abana’lı Mehmetali usta tarafından yeniden yapılmıştır. 2012 yılında da son restorasyonu Vakıflar tarafından yaptırılmıştır. Kitabesi camiinin içinde ana kapıdan girişte ayakkabılığın üzerindedir. Kitabenin ilk iki satırı ikinci dünya savaşı yıllarında bilinmeyen bir nedenle kazınmıştır. 1970’deki restorasyon sırasında kitabenin eksik yerlerinin yazdırılması düşünülmüşse de daha sonra vazgeçilmiş ve olduğu gibi bırakılmış orijinalliği bozulmamıştır.
Tamir sırasında kitabe taşı yerinden sökülüp bir kenara konulmuş. Ziya Dilek namaz öncesi abdest alıp kullandığı mendili kurusun diye duvara yaslanmış taşın üzerine koyar. Namaz sonrası kuruyan mendilinin kenarı, taş ile duvar arasına sıkışır. Alırken taş yerinden oynar devrilir ve kırılır. Köşesinden bir parça ayrılır. Yapıştırıp yerine koyarlar.
Hamideye camii ile ilgili bir anektod: Atatürk 25 Ağustos 1925’de İnebolu’ya geldiğinde Belediye Başkanı Karagülle’nin evinde kalır. Sabahleyin seher vaktinde bir ezan sesi ile uyanır. Okuyan hafız güzel seslidir ve ezanıda usulunce okur. Atatürk’ün hoşuna gider. Bana sabah ezanını okuyan müezzini bulun der. Hafız Salih efendiye ulaşılır. Atatürk’ün isteği iletilir. Salih efendi heyecanlanır. Ayakları titrer. Kahır mı lutuf mu bilemez. Atatürk iyi karşılar. -”Sabah ezanını okuyan senmiydin. -Evet efendim. -Aferin aynı şekilde okumaya devam et, der ve avucuna bir( kırmızı mecidiye) altın lira sıkıştırır, gönderir.1935 yılında soyadı kanunu çıkınca Salih efendi Poyraz soyadını alır. Aynı yıl doğan erkek çocuğuna Ata soyadını verir. Ata Poyraz yıllar geçer Karabük Demir çelik işletmesi müessese müdürü olur. Halen emekli, ve sağdır.
AVARA CAMİİ
Oldukça kalabalık mahallede cami yanmış aşağı köydeki bir evde namaz kılınır olmuş. 1950 sonrası İnebolu müftüsü Tosçuoğludur. Mahalleli cami yapmaya karar verir. Uzunca bir süre camiinin yeri için karar verilemez. En sonunda bu günkü yerine yapmaya karar verilir. Makbuz bastırılır. Çarşıdan esnaftan para toplanır. Para toplayan derneğin başında da Salih Uğurtan vardır. Bazı esnaflar kendilerinden umulmayan miktarda para yardımı yapmışlardır. (Tevbe suresi 18 ayet.) En sonunda MüftüTosçuoğlu ilk taşı koyar ve 1954 yılında cami tamamlanır ve ibadete açılır. İlk imamı Yerne’den gelip mahalleye yerlesen Yunus Södek hocadır. Emekli oluncaya kadar bu camiide görev yapar. Halen sağdır.
Avara camii ile ilgili bir anektod: Ahmet Fakazlı askerden geldikten sonra manifaturacı dükkanı açar. Askerlikte elektrikçilik yapmıştır. Yeniliklere meraklıdır. Camilerde elektrik vardır. Hoparlör yoktur. Müezzinin şerefeden okuduğu ezanın sesi her yere ulaşmaz Ramazanda akşam ezanının sesini zamanında duyamayanlar iftar açmakta tereddüt ederler. Ezan okundu mu okunmadı mı. Orucu sakatlamak istemezler.
Ahmet Fakazlı camii için bir plan yapar. Namaz kılmak için imam sarığını mihrabın yanındaki dolabın üzerinden alıp başına koyarken kurulu açma kapama düzeneği çalışır. Şerefenin üzerindeki kısmı halka gibi saran lambalar yanar. İmam namazı bitirdiğinde gene sarığını yerine koyar ve lambalar söner. Böylece namaz vaktinin girdiği en doğru ve net bir şekilde İnebolu’nun bir çok yerinden görülürdü. Böylece unutma erteleme olmadan caminin ışıkları yanar bizde ışıklara bakar orucumuzu açardık. İletişim yaygınlaştığında ihtiyaç kalmadığından yakın zamana kadar çalışan düzenek şimdi yok.
(Boyran, Hacı Yasemin, Şerafettin, Müftü Ahmet Efendi Camileri gelecek haftalarda)
Yerel Tarih Araştırmacısı
Diş Hekimi
Mustafa Sıtkı FAKAZLI