Yıl 1982 Eylül ayı…
14 yaşımda, Çankırı Ziraat Okulunun sınavını kazanarak başlayan tarım eğitimi serüvenim, 1986 yılı Haziran ayına kadar acı-tatlı hatıralarla dolu dolu geçmişti…
Yaşımın küçük oluşu, aile hasreti ve gurbet çilesini bir kenara bırakırsak, tamamen yabancı olduğum ziraat konusunu hem kitaptan öğreniyor hem de uygulamalı olarak bazen tarlada-bahçede, bazen tavuk çiftliği ya da mandırada verilen eğitimle hayata hazırlanıyorduk.
Okulumuzda, öğrencilerin en üst düzeyde meslek sahibi olmalarını sağlamak adına hem okul hem de bir tarım işletmesi statüsünde eğitim veriliyordu.
Hocalarımız derslerde sık sık “Türkiye dünyada kendi kendine yetebilen 7 ülkeden birisidir” diyerek ülkemizin “TARIM ÜLKESİ” hatta Konya ilimizin de “TAHIL AMBARI” olduğunu gururla dile getiriyorlardı.
Geçmişte İnebolu da Türkiye'nin en önemli elma üretim merkezlerinden biriydi. Bunun yanında yumurtanın da en önemli ihraç kapılarındandı. İnebolu Limanına yanaşan gemilerle her yıl binlerce ton elma, milyonlarca yumurta çeşitli ülkelere ihraç edilirdi. Bu iki ürün sadece İnebolu'nun değil, çevremizdeki ilçelerin de en önemli gelir kaynaklarındandı.
Elma ve yumurtanın ihracatın yanında iç piyasada da büyük bir yeri vardı. İhracata ilişkin rakamları elimizdeki kaynaklardan öğreniyoruz.
Sadece elma ve yumurta mı, İnebolu'da buğday başta olmak üzere diğer tarım ürünleri, lezzetli sebzeleri de bol miktarda üretiliyordu. O yıllarda teknoloji olmasa da her köyümüzde hemen hemen her evin bahçesinde harman yerlerinde harman koşulurdu.
Maalesef bütün bunlar artık mazide kaldı. Türkiye'deki gelişimin gerisinde kalan bölgemizde göç başlayınca, tarlalar bir bir orman oldu. Meyve ağaçları kurudu ve sobalarda odun oldu.
Eski fotoğraflara baktığımızda dağların tepelerin ekilip biçilen tarla ve bahçelerle kaplı olduğunu görüyoruz. Aynı dağların tepelerin şimdiki görüntüsü balta girmemiş ormanlardan farksız durumda.
Bölgemizin belki 60-70 yıldır değişmeyen kaderi olan göç her alanda olduğu gibi tarımda da olumsuz etkisini acı bir şekilde bize gösteriyor.
Bu duruma ne zaman dur denilir bilemeyiz ama bildiğimiz bir şey var ki; İnebolu eskiden olduğu gibi hala coğrafi konumu ve iklim göstergeleri bakımından çok çeşitli tarım ürünleri yetiştirmeye müsait bir toprak yapısına sahiptir.
Son yıllarda bölgemizde üretilen organik ürünlerin İnebolu Pazarı adı altında özellikle İstanbul’da piyasa oluşturması ve pazar elde etmesi değerlendirilmelidir.
Üretimin daha profesyonel ve bilinçli yapılması durumunda İstanbul’a yapılan sevkiyat haftada 1’den, haftada 3 ya da 4’e çıkarılmalıdır.
İnebolu Pazarına gelen ürünlerin fiyat dengesini oluşturmak ve üreticilerin hakkını savunmak üzere ticaret borsası kurulmalıdır.
Yazımın başlığında İnebolu'nun gelişimi için saydığım 3 'T'nin bir diğeri olan turizm için de birkaç söz söylemek gerekirse, turizm sezonu 2-3 ayla sınırlı olan ilçemizde turizm yatırımlarına hız verilerek tesisleşmede ve yatak kapasitesinde kaliteyi ön planda tutarak artış öngörülmelidir.
İnebolu-Kastamonu yolunun bitmesiyle Ankara'dan İnebolu'ya turistik akın yaşanacağını tahmin etmek çok zor değil. Yol tamamlanıncaya kadar turizme dönük planlamalar yapılarak hayata geçirilmesi için vakit kaybetmeden ilk adımlar atılmalıdır.
İnebolu’nun gelişmesi için TARIM-TURİZM-TİCARET ön plana çıkartılmalı, ilgili kurumlarca masaya yatırılmalı ve acil olarak halk bilinçlendirilmelidir.