İstiklal yolundan kağnılarla cephane taşınmaya devam ediliyordu. İnebolu’nun kahraman denizcileri denk kayıklarıyla cephaneleri karaya çıkartıyor,yaşlı,kadın,çocuk omuzlarında Askerlik Şubesine, İkiçay'daki cephane deposuna taşıyorlardı. İkiçay'daki depodan da kağnı kolları oluşturulup, yüklendikten sonra yola koyuluyorlardı.Kağnı kollarının başında bazen yaşlı tecrübeli ihtiyarlar oluyordu.Kağnı ile taşımacılık yapanlarda iç kesimlerden Devrekani Seydiler civarından insanlardı.
1920 yılının Aralık ayında gene kağnılardan oluşan bir kol yola çıkmıştı.Üç gün süren Kastamonu yolculuğunun ilk günü sonunda Ecevit’e varmışlar handa konaklamışlardı. İkinci gün de Seydiler’e ulaşmışlar ve mola vermişlerdi. Üçüncü günde yola çıkmışlar bir müddet gittikten sonra hava birden değişmiş, karayelden gelen kar havası kağnı koluna ulaşmıştı. Herkes başının çaresine bakmış ulaşabildiği köylere hanlara sığınmışlardı. Konvoyun en sonundaki genç kadın gruptan kopmuş, yola devam etmiş karanlığın bastırmasıyla çaresiz kalmış gidebildiği kadar gitmiş ve Kastamonu’ya yaklaşmış.
Buradan gerisini o günlerde görevli olup daha sonra tüccarlık yapan Kastamonu’lu Cemil Pattabanoğlu’nun Nurettin Peker’e anlattıklarından aktaralım.
Sabah olduğunda Kastamonu Kışlası yakınlarında kağnıyı gören ilk kişi kışlaya gidip haber vermiş. Menzil Mıntıka müfettişi Osman Bey derhal askeri Postabaşı Devrekani’li Cemil ve Beşiktaşlı Rıfat Çavuş’u görevlendirmiş ve olay mahalline göndermiştir.
Her nasılsa kafileden geri kalmış genç bir kadının cephane yüklü kağnısıyla yorgun argın bir halde ancak kışla önüne kadar gelebildiği, şehre girmek nasip olmadan yol kenarında sabaha karşı donduğu anlaşılmıştır. Öküzleri geviş getiren bu kağnı arabasındaki kıymetli yükü korumak için üstüne yorganını örten bu genç kadının bir elinde "Üvendire", kollarını açarak, yorganının üzerine abanarak kaldığı görevliler tarafından görülmüştür.
Rıfat Çavuş öküzleri koşarken, Cemil Çavuş da şehidin üzerindeki karları süpürmüş ve her ikisi de gözyaşlarını dökerek, kollarından ve bacaklarından tutarak kaldırırlarken yorganın altından birdenbire çığlığı basarak ağlayan bir çocuk sesi duyunca şaşırmışlar. Şehit anayı yana çekip hemen yorganı kaldırmışlardır. Gördükleri şaheser tablo şu olmuştur:
Otlara sarılı top güllelerinin arasına yerleştirilmiş çulların içinde kundakta bir kız çocuğunun dondan kurtulduğu, uyanarak meme için ağlamaya başladığıdır.
Cephanesi ve yavrusu uğruna kendini feda eden bu kahraman anayı ve yavrusunu arabaya yerleştiren çavuşlar, gün doğarken ağlayarak yola koyuldular. Öküzler aç ve zayıftı. Çekemediler. Çavuşlar yardım ettiler. Bu mukaddes ve muazzez yükü gurur ve iftiharla Fırka Dairesinin önüne kadar çektiler. Kumandan ve etrafındakiler kağnının başına geldiler.
Bir dakika saygı duruşu yaptıran kumandan Osman Bey bu hazin tablo karşısında gözleri yaşararak "Türk kadını dünyada emsali bulunmayan kahraman bir anadır .Öyle bir anadır ki,tarihte nice kahramanlar, cihangirler doğurmuştur.. Arkadaşlar…. Milli Mücadele’yi kazanacağımızın en büyük misali işte önümüzde biri ölü ,biri diri yatıyor” diyebilmiş üzüntüsünden daha fazla konuşamamıştır.
Çocuğa süt anası ve ölüye Belediye tarafından kefen vs. masrafı temin edilerek, Kastamonu’yu iyi tanıyan Cemil Çavuş’a şehit ananın kimliğini bulması görevi verilmiştir. Cemil Çavuş şehidi alaca önlüğünden ve başındaki benli çardan yola çıkarak hanları dolaşmış, Seydilerli köylülere ulaşarak onlara göstermiş, onlar da tanımışlar ağlamışlar ve şehit ana ve yavrusunu bağırlarına basarak alıp köylerine götürüp defnetmişlerdir. Daha sonra adı Şerife Bacı olarak tespit edilen bu aziz Türk kadınının yavrusu da acaba hangi kahramanları doğurmuştur.
Vatan millet uğrunda bu yolda şehit olmuş isimleri bilinen, bilinmeyen nice kahramanların ruhları şad olsun .
Yerel Tarih Araştırmacısı
Diş Hekimi
Mustafa Sıtkı FAKAZLI