Yılın büyük bölümünü ise kutsal topraklarda geçirir.
Umre ya da Hac vazifesi için gidenlere hocalık görevi ifa eder.
Tanıştığımızdan beri kutsal topraklara bizlerden selam iletir, dönüşünde pek çok insanın ulaşamayacağı hediyelerle bizleri sevindirir.
Son gelişinde ise her yıl değiştirildiğini bildiğimiz Kâbe örtüsünün bir parçasını getirerek gönlümüzde ayrı bir yer edinmiştir.
Milyonlarca Müslümanın yüz sürdüğü, öptüğü, kıblemiz Kâbe'ye bir yıl boyunca örtü vazifesi gören ve manevi değeri çok yüksek olan kutsal emanet çerçevelettirilerek Terminalde ki Nuri Yağcıoğlu Camiine asılmıştır.
Ümit Türkoğlu hocamıza bu vesileyle teşekkür ediyor, her ziyaretinde maneviyat denizinden nasiplenmemizi sağladığı için kendisine minnet duyuyoruz
Belki pek çoğumuzun bilgisinin olmadığını düşünerek Kâbe örtüsü ile ilgili bir kaç bilgiyi paylaşmak istiyorum.
Saf ipek üzerine altın işlemeli örtü, Mekke'de bulunan Kâbe-i Şerif Örtü fabrikasında 3 aylık bir çalışma sonucu dokunuyor.
Siyaha boyanmış halis ipek Kâbe örtüsünün, 16 parçadan oluşan 47 metre uzunluğunda ve 95 santimetre genişliğindeki Kâbe kuşağı üzerine "La ilahe illallah Muhammedün Resulullah - Allah Celle Celalühü - Subhanallahi Vebihamdihi Subhanallahi el Azim - Ya Hannan Ya Mennan " ibareleri yazılıyor. Kuşak 4 yandan tüm Kâbe'yi kuşatacak şekilde sarılıyor. Kuşağın hemen altında İhlas Suresinin işlendiği dörtgen şeklinde bölümler bulunuyor. Ayrıca kuşağın altına Allah'ın 99 ismi (Esma-ül Hüsna) işleniyor. Adına "Burku" denilen Kâbe kapısı 6.5 metre uzunluk ve 3.5 metre genişliğinde olup, örtünün Kâbe kapısına gelen kısmı kabartma nakışlı Ayetlerden oluşuyor. Kâbe kapısıyla birlikte 5 parçadan oluşan örtü için toplamda 658 metrekare kumaş kullanılıyor.
14 asırdır Kâbe'nin anahtarı Şeybi ailesinde bulunuyor. Kâbe örtüsü her yıl hacıların Arafat'ta olduğu arife günü değiştiriliyor.
Kutsal toprakları ziyaret edenlerin tekrar gitmek için can attığına pek çoğumuz şahit olmuşuzdur. Manevi havasını doya doya içine çekmek isteyen herkesin en kısa zamanda gidebilmesi temennisiyle bu haftaki yazımı noktalıyor, Ümit Türkoğlu hocama tekrar teşekkür ediyorum.