Geçtiğimiz hafta sonu bir iş için günü birlik Tekirdağ yolculuğu gerçekleştirdik Raif Kökten ve Selim Kayıran'la birlikte...
İnebolu'dan akşam saatlerinde başlayan yolculuğumuza 5-6 saat sonra Üsküdar'da biraz ara verdik. Raif Kökten'in İnebolu'dan çocukluk arkadaşı Aziz Çalıkoğlu'na ait olan ve bizlere sabaha kadar tahsis edilen ofis dairenin mükemmel İstanbul manzarasıyla mest olduk. Hiç uyumayıp manzaranın tadını çıkartmak bile geçti aklımızdan. Fakat yol yorgunluğu ve ertesi günün yoğun geçeceğini düşününce uyuyup dinlenmek zorunda kaldık. Bu vesileyle Aziz Çalıkoğlu'na ilgi ve alâkasından dolayı teşekkürlerimi sunuyor, işlerinde hayırlı kazançlar diliyorum.
Sabah dinlenmiş ve uykumuzu almış vaziyette tekrar yollara düştük ve yaklaşık iki saatte Tekirdağ'ı bulduk.
Bu kadar yolu gelip, neredeyse artık Tekirdağ'lı olan Amcamın oğlu Nevzat Yağcıoğlu'nu aramadan olmazdı tabii...
Kendisi 40-45 yıldır Tekirdağ'da ikamet ediyor, iş yapıyor, ekmeğinin peşinde koşuyor. Geldiği yeri yani İnebolu'yu unutmayıp senede 3-5 kez ziyaret ediyor, memleketini seviyor, hatta hemşehrilerine Tekirdağ'da iş imkanı sağlıyor...
Adım atar atmaz bizleri karşıladı Nevzat abi. İşini gücünü bir kenara bırakıp kıymetli zamanını bizlere ayırdı. Sağolsun varolsun. İşimizi bitirip, Tekirdağ'a veda etme vakti geldiğinde ise "Meşhur Tekirdağ köftesi yemeden bir yere gidemezsiniz" dedi ve en güzel köftenin yapıldığı yere götürdü. Bir taraftan köfteler yenirken hoş sohbet koyulaştı. Raif Kökten'in "Ne zamandır Tekirdağ'dasın" sorusuyla benim de ayrıntılarını ilk defa duyduğum bir hayat hikayesi çıktı ortaya. Nevzat abi başladı anlatmaya...
"1977 yılında Tekirdağ'da inşaatlarda çalışan eniştemi ziyarete gelmiştim. 17 yaşındaydım. Eniştemin patronunun bizim inşaatta çalışır mısın? sorusuyla karşılaşınca Tekirdağ maceram başlamış oldu. Hiç düşünmediğim, çivi çakmayı bile bilmediğim inşaat sektörüne giriş yaptım. Amele olarak başladığım fakat kısa sürede çıraklık ve kalfalık seviyesine geldiğim süreç gerçekten çok sıkıntılıydı. Tabii ki yılmadım, işimi severek yapıyor, daha başarılı olmak için çok çalışmak zorunda olduğumu biliyordum. Askerlik ve evlilik sürecinden sonra dört elle sarıldığım işimde ilk arsayı alıp ilk binamı yaptım. Akabinde 1999 Marmara depremini yaşadık, fakat pek çok binanın zarar gördüğü dönemde benim yapmış olduğum binada en ufak bir çatlak olmayışı bir anda beni rakiplerimin önüne geçirdi. İnsanlar arsasını bana vermek için sıraya giriyor, binaya başlamadan daireleri satıyor, bana güvenenlerin güvenini boşa çıkarmamak için canla başla mücadele ediyordum. Bu süreçte kardeşlerimin ve ailemin de payının büyük olduğunu söylemeliyim. Allah'ıma sonsuz şükürler olsun".
Evet Nevzat Yağcıoğlu'nun kısaca anlattığı hayatı bir başarı hikayesiydi aslında. Hiç bilmediği inşaat sektöründe yüzlerce konut ve işyeri imar etmiş, hiç tanımadığı bir şehirde kendini kabul ettirmişti.
Girişimciliği ve müteşebbis oluşu 100 yataklı bir öğrenci yurdu yaparak üniversite şehri Tekirdağ'a bir eğitim hizmeti kazandırmasını sağlamıştı.
Evet bizlere gösterdiği misafirperverliği tüm İnebolu ve Kastamonu'dan gelen hemşehrilerine gösterecek kadar memleket insanını ve memleketini seven bir gönül adamıdır Nevzat Yağcıoğlu.
Yeter ki Tekirdağ'a yolu düşen hemşehrileri arasın...