İSTANBUL'DA İLK LOKANTA, İNEBOLULU "ABDULLAH EFENDİ"
Yıllar önce bir arkadaşımın hediye ettiği, yazarı Ramazan Bingöl olan "Restoran işletmeciliği" isimli kitapta bir bölüm dikkatimi çekmişti...
"Türk Lokanta İşletmeciliği Tarihi" konu başlığının içinde geçen bu bölüm, 1888 yılında "Viktorya" adıyla açılan ve iki yıl sonra 1890 yılında ismi "Abdullah Efendi" olarak değiştirilen lokantanın sahibi Abdullah Efendi'nin İstanbul'a Kastamonu İnebolu'dan geldiği ve ilk lokantayı açan kişi olduğu ile ilgiliydi.
Bu cümle iki açıdan benim için önem arzediyordu. Bir İnebolulu oluşu, iki benim de lokanta işiyle iştigal edişim...
Dolayısıyla Abdullah Efendiyi biraz daha araştırıp farklı bilgilere ulaşma ihtiyacı doğdu bir anda...
Gerçekten pek çok kaynakta bu konu aynen yukarıda belirtildiği şekliyle geçiyor ve bu şekilde biliniyordu.
Taa ki 3-5 gün önce okuduğum, Lütfü Seymen'in hazırlayıp, Akgün Akova'nın fotografladığı "Üsküdar'a kadar Kastamonu" isimli kitapta "Kastamonu mutfağının İstanbul'a bir lezzet armağanı, Abdullah Efendi Lokantası" başlığıyla kaleme alınan yazıyı okuyana kadar...
Evet yazı yoğun bir araştırmanın neticesini ortaya koyuyor, bazı tarihlerin yukarıda yazıldığı gibi olmadığını belgelerle gün yüzüne çıkarıyor.
1880 İnebolu doğumlu olan Abdullah Efendi'nin babası Ahmet Efendi ailesinin geçimini temin etmek maksadıyla İstanbul'a giderek Fatih'te bir aşevi açıyor. Oğlu Abdullah ise önce ilkokul, sonra rüştiye eğitimi görürken bir yandan da babasının aşevinde yardım ediyor. 1897 yılında Baba Ahmet usta aşevini Galata Mahmudiye caddesine taşıyor. Abdullah bu aşevinde aşçılık mesleğinde iyice pişiyor ve 1901 yılında Karaköy Topçular'da "Mahan Lokantası" adıyla ilk işyerini açıyor. Kısa sürede lokanta ün yapıyor, müşterileri çoğalıyor ve bu mekan dar gelmeye başlıyor. Bunun üzerine 1908 yılında Karaköy Meydanındaki Viktorya Birahanesi kiralanıyor, lokantaya dönüştürülüyor ve Abdullah Efendi Lokantası tabelası asılıyor.
Abdullah Efendi Karaköy'de açtığı ve kurucusu olduğu bu lokantanın başaşçılığını ve müdürlüğünü yapıyor. Lokanta devrin icabı haremlik-selamlık olarak düzenleniyor. Türk tencere yemekleri ve tatlılarıyla hizmet veriyor. Saray mensuplarının, Meclisi Mebusan üyelerinin ve yabancı konukların rağbet ettiği, ağırlandığı bir mekan halini alıyor.
Abdullah Efendi 1920 yılında Beyoğlu İstiklâl Caddesi üzerindeki Rumeli hanı girişine lokantasının bir şubesini açıyor. Aşçılık mesleğini öğrettiği oğlu Hikmet'i bu şubenin başına geçiriyor. Kaliteli malzeme kullanıp, temizlik ve hizmete önem veren Hikmet bey, Abdullah Efendi Lokantasının ününe ün katıyor. Lokanta politikacıların ve ünlü sanatçıların uğrak yeri oluyor. Yahya Kemal Beyatlı yemeklerine bayıldığı bu mekanın müdavimlerinden biri olarak kayıtlarda gözüküyor. Kayıtlarda dikkat çeken bir başka husus ise, lokantanın yemek fiyatları biraz yüksek tutuluyor bu nedenle öğrenciler tarafından pek rağbet görmüyor, yerli ve yabancı turistler ise yoğun ilgi gösteriyor. Bu arada Abdullah Efendi'nin hangi tarihte öldüğü bilinmiyor.
Hikmet bey Beyoğlu'nda ki yabancılaşma ve müşteri bozulmasının karşısında, 1960 lı yılların başında Emirgân'a Abdullah Efendi Lokantası açıyor. 1972 yılında vefat eden Hikmet Bey'in yeğeni Diş Hekimi Abdullah Ongan lokantayı idare etmeyi uzun süre sürdürüyor. 1993 yılında ise İnebolulu Abdullah Efendi Lokantası kapanıyor.
Bu arada Beyoğlu'nda başka bir lokanta Türk tencere yemeklerini özenle hazırlatıp müşterilerine sunarak ün yapıyor. İsmi Hacı Abdullah Lokantası...
Bu lokantanın tanıtım broşürlerinde ise İnebolulu Abdullah Efendi Lokantasının devamı olarak lanse edildiği görülüyor. 1994 yılından beri lokantanın yönetimi Hacı Abdullah Korun, Fahri Gündüz, Rasim Akcan ve Mehmet Gülen isimli 4 ortakla tarihi özellikler korunarak idare ediliyor. Vitrinini eskiden olduğu gibi, cam kavanozlara doldurulmuş her çeşit meyveden yapılmış rengârenk kompostolar, çeşitli sebzelerle yapılmış turşular süslüyor. Günümüzde Beyoğlu İstiklâl Caddesinde Ağa Camiinin karşısında hizmetini sürdüren Hacı Abdullah Lokantası, İnebolulu Abdullah Efendi Lokantasının mirasına sahip çıkıyor. Dolayısıyla Türk mutfak kültürünün devamlılığı ve Kastamonu mutfak zenginliğinin İstanbul ticari hayatında tanıtılmasında da öncülük etmiş oluyor. Bizlere de hayırlı işler dilemek düşüyor.