Anasayfa » İNEBOLU
11 Eylül 2024, 22:17 Editör:
JENERASYON FARKI
Zaman hızla akıp gidiyor...
Son 30 yılda ki değişimin yaşam tarzımıza da olumlu-olumsuz yansıdığı gözlerden kaçmıyor.
Geçtiğimiz günlerde okuduğum ve birbiriyle tamamen zıt iki yazı bu durumu gözler önüne seriyor.
Birinci yazının karakteri yaklaşık 50 yıl önce yaşadığı çocukluk yıllarının hafızasında bıraktığı olumsuz etkiden bahsediyor.
"Evde büyüklerin hakimiyeti var. Çocuklar kapı diplerinde otururken büyükler evin en müstesna köşelerinde oturuyor. Evde çay demleniyor, büyükler içiyor, gelen misafire tutuluyor, fakat çocuklara verilmiyor. Evin bir odasında soba yanıyor, gece olunca anne-baba o odada yatıyor, çocuklara ise soğuk odada yatmak, yorganın altına girip nefesin sıcaklığıyla yada kardeşlerin birbirine sarılmasıyla ısınmak düşüyor. Köy yerinde sürdürülen hayatın olmazsa olmazlarından olan tavuk ve hayvanlardan elde edilen yumurta, süt, kaymak gibi ürünler pazara götürülüp satılıyor, çocuklara ise sabah kahvaltısında akşamdan kalan yemekleri bitirmek kalıyor."
Bu hatıralarını yazıya döküp okuyucularına sunan yazar yaşadıklarını "itilip kakılarak geçen çocukluk yılları" olarak nitelendiriyor.
Yoruma açık...
İkinci yazıda ise günümüz çocuklarına anne ve babalar tarafından sunulan imkanlar, verilen tavizler anlatılıyor, ata erkil aileyken çocuk erkil aileye geçildiği tesbiti yapılıyor.
"Çocuklara kontrolsüz biçimde yetki veriliyor. Onlar hep manolyaların arasında büyüdüğü için arkadaşlarından da aynı ilgiyi bekliyor. Anne-baba çocukların üzerinde otorite uygulamanın sakıncalı olduğuna inanıyor. Çocuğun dilediği gibi davranmasına izin veriliyor ve aileyi çocuk yönetiyor. Doyumsuz çocuklar yetişiyor. Bir fanusun içinde yapay koşullar oluşturarak büyütülen çocuklar dış dünya ile karşılaştığında hayal kırıklığına uğruyor. Sosyalleşemiyor bir türlü. Evin içinde alınan bütün önemli kararlar çocuklara göre şekilleniyor, planlanıyor. Çocuğun her isteğini ön planda tutan aileler kendi haklarını bir kenara bırakıyor. İlerleyen zamanlarda emeğin karşılığı alınamamışsa klasik laf olan SENİN İÇİN SAÇIMI SÜPÜRGE ETTİM cümlesi kaçınılmaz oluyor."
Aslında her iki yazıda da anlatılanlar orta yaşın üstündekilere hiçte yabancı değil.
Eskiden ailede genel olarak babanın sözü geçerdi. Günümüzde ise çocukların egemen olduğu anlayışa hakim aile yapısı hüküm sürüyor.
İlk yazıda yaşanan çocukluk yıllarını kapsayan hayat tarzı o dönemde normal karşılanırken, günümüzde ise "çocuğum benim çektiklerimi çekmesin" anlayışı ile sürdürülen bir yaşam biçimi ön plana çıkıyor.
Maddi durumu iyi olmadığı halde "çocuğum kimseden geri kalmasın" diyen ailelerin, kendi yemeyip çocuğuna yedirdiği, kendi giymeyip çocuğuna giydirdiği bir dönem yaşanıyor. Her istediği yerine getirilen çocuk "yok" sözcüğünü kabullenmek istemiyor.
Artık evlerde en üst köşeler çocukların hakimiyetinde. Büyüklerin yanında bacak bacak üstüne atmak ya da uzanmak saygısızlık olarak görülmüyor. Cep telefonu olmayan çocuk azınlıkta, televizyon, tablet ve bilgisayar çocukların emrine amade!
Çağımız teknoloji çağı...
Haliyle eskiden şöyleydi, böyleydi dediğimiz her yaşanan artık nostalji hükmünde.
Gelişen teknolojinin olumlu taraflarını alıp, olumsuzluklarından etkilenmeyen çocuklar iyi yetiştirildiği sürece aile yapısının bozulmayacağı bilincinin yerleşmesi gerekiyor.
Bu da ailesine, vatanına ve milletine faydalı çocuklar yetiştirilmesinden geçiyor.
30 yıl içinde yaşanan değişim ise bizlere "jenerasyon farkı" nın olumlu-olumsuz yanlarını gösteriyor.
| Bu haber 810 defa okunmuştur.