Hamurunda lezzet, kokusunda huzur var.
Sofralarımızın baş tacı ekmekten bahsediyorum. Hatta bahse konu olan sadece ekmek değil, İNEBOLU EKMEĞİ. Un, su, tuz ve maya karışımının iyice yoğurulup yeteri kadar dinlendirildikten sonra pişirilmesi sonucu üretilen ekmek, İnebolu’nun havası, suyu ve özellikle ekşi hamurla mayalandırılmasından sonra meşhur İnebolu Ekmeği adını alıyor.
Aynı lezzet ve kokuya sahip İnebolu Ekmeği’nin İnebolu dışında da üretimi için yapılan girişim ve çabaların başarılı sonuç vermediğini duyuyoruz. İnebolu’nun havasından suyundan nasibini alsın ki, ustalıkla da birleşince İnebolu Ekmeği olsun.
Gerçekten zevkle tükettiğimiz İnebolu Ekmeği’nin meşhur olmasının haklı gururunu tüm İnebolululara yaşatan fırıncılarımıza ve ustalarımıza müteşekkiriz.
İnebolu’ya herhangi bir sebeple dışarıdan gelen misafirlerin dönüşe geçtiklerinde poşet poşet ekmek götürdüklerine şahit oluyoruz. Buna ek olarak eğer balık bolsa günlük taze balık ve helva da alınmadan dönülmediğini görüyoruz. Her hafta emanetçi kamyonlarıyla binlerce İnebolu Ekmeği’nin İstanbul’daki İnebolu Pazarlarına satılmak üzere götürüldüğünü biliyoruz.
Ekmeğimizin ekşi maya kullanılarak kabarması sonucu odun ateşinde pişirilmesi, tüketilme süresini uzatıyor, 3-4 gün bayatlamadığı görülüyor.
İnebolu Ekmeği’nin yanı sıra fırınlarımızda “dölüklü pide”, “altı yapraklı ekmek”, “tava ekmeği”, “mısır ekmeği”, “köy ekmeği” gibi çeşitleri de bulmak mümkün.
Ekmek konusunu işlerken ekmek israfı ve ekmeğe saygı ile ilgili de birkaç cümle etmek istiyorum.
Ekmeğin anlamı bizim kültürümüzde nimettir. Nimet ise özel, değerli, saygı duyulan manasındadır. Bu değerden olsa ki, yaşlılarımız ekmeği taşırken göbekten aşağı taşımamaya özen gösterir. Hatta ekmeği poşette sallayarak götüren bir çocuk görseler “Yavrum, ekmeği aşağıda tutma, o nimettir” diye uyarırlar. Sofrada yemek yerken dökülen kırıntıları, ısladıkları parmak ucuyla toplar ve “Evladım nimetin bereketi buradadır” derler.
Ne gariptir ki bugün dünyanın bir tarafında insanlar açlıktan, diğer tarafında obeziteden ölüyorlar. Veya tıka basa yiyip sonra da diyetisyenlere koşuyoruz. Yahut da kendimize göre formül arıyoruz.
Balkonda kahvaltı yaparken sofrada rutin zeytin, peynir, reçelle birlikte dünden kalma bayat ekmeği gören çocuklarımız, “Anne, yine mi bayat ekmek?” diye söylenirken, diğer taraftan dünyanın bir ucunda açlıktan kırılan insanları, çöplerden ekmek toplayarak karnını doyurmaya çalışanları hatırlayarak, “Bu nimetin kıymetini bilmeliyiz” diye mesaj verebiliriz.
Ders çıkarmak amacıyla okumamız gereken kısa bir şiirle yazımı bitirmek istiyorum.
Poşeti sıkı bağlama hanım kızım,
Çöpe atacağın poşetlere dikkat et!
Aman ağızlarını pek sıkı bağlama,
Çünkü onu da açmaya çalışanlar var.
Sen ekmeği BAYAT diye çöpe atarken,
Senden sonraki alıp çorbasına katar.
Öyle farklı bir dünya ki bu dünya,
Zengini var, fakiri var, miskini var.
Kibirlisi var, mütevazisi var,
Sağlamı var, sakatı var.
Hırlısı var, hırsızı var,
Vesselam var… var… var…
Ama ortak bir nokta daha var.
O da her asır halden anlayacak arar
Aranan bulunursa bazı belaları savar.
NOT : 2 gün önce bir okurum yolda beni görüp ‘Allah aşkına, şu Postanenin halini bir yaz. Dün bir memurun önünde 100 kişi kuyrukta hizmet bekliyordu. Koskoca İnebolu Postanesinde 1 memurla bu iş yürür mü?” şeklindeki serzenişe duyarsız kalamazdım. Her ne kadar 6 hafta önce köprübaşı ile Pazar yeri arasındaki trafik sıkışıklığını yazdığım halde hiçbir çözüm bulunamasa da bizler halkın sesi olmaya devam edeceğiz.