Herhangi bir olaya herkes kendi penceresinden bakarsa haklıyla haksızı ayırmak çok zor olur. Atalarımız iğneyi önce kendine, çuvaldızı başkasına batır demekle çok açık ve net sadece kendimizi değil karşımızdakileri de düşünmemiz gerektiğini anlatmaya çalışmışlardır. Kimse yoğurdum ekşi demez. Ama tecrübe ve yaşanmışlıklar aklın yolunun bir olduğunu gösterir.
Geçen hafta Yeni İnebolu Gazetesi “Karadeniz’in şakası yok” manşetiyle verdiği haberin devamında dev dalgaların taş tahkimatı ve duvarı aştığını, denizden taşıdığı taş ve kayaları yola attığını, müteahhit firma tarafından yapımı sürdürülen yol çalışmalarına hasar verdiğini yazıyordu. Haberde Karayolları Bölge Müdürü Hüsamettin Özendi’nin açıklamalarına da yer verilmişti. Müdür bey özetle, “uygulanan projenin hesaplamalar yapılarak hazırlandığını, kamuoyundan gelen tepkiler üzerine duvarın bir kısmını tıraşlamak zorunda kaldığını, bundan dolayı yola hem dalga, hem de taş geleceğini, dalgaların yola atacağı büyük taşların insana çarparsa öldürebileceğini, araçlara gelirse hasar oluşturacağını, bunun sorumlusunun deniz manzarası göreceğiz diye imza kampanyası başlatıp bu duvarı yıktıranların olacağını” söylüyordu.
Evet, kış yeni başladı. Karadeniz’in şakasının olmadığını İnebolu’da yaşayanlar çok iyi bilir. Gazetecilere de bu konuyla ilgili daha çok haberlerin çıkacağı malum. Yerel gazeteler bu proje hayata geçirilmeden önceki haliyle 7 metrelik dalgaların coşkulu görüntülerini çekiyor, ulusal basına da veriyordu. Hatta Anadolu Ajansı muhabiri ve Yeni İnebolu Gazetesi sahibi Kadir Yıldırım dalga fotoğrafıyla katıldığı yarışmada Türkiye üçüncüsü olmuştu.
İnsan hayatına zarar verdiğini, ağır hasarlar oluşturduğunu hiç görmedik. Ama yeni proje dalgaların boyu 3 metre civarındayken ilk sınavını geçemedi. Dalgalar 7 metreyi bulduğunda projenin vay haline.
Peki deniz manzarası görmek için mi, hatalı projenin değiştirilmesi için mi imza toplandı? Bir araya gelme başarısı gösteren sivil toplum örgütleri sadece duvarın tıraşlanmasını mı istedi? Köprülerin yüksekliğine, doldurulan denizin dalga için güzel bir yol halini aldığına itirazlar olmamış mıydı? Mevcut duvarın o haliyle dalgalara ve taşlara engel olamayacağını kimse söylememiş miydi? Müdür bey toplantıda “Ooo, günaydın beyler siz tepki göstermekte geç kaldınız” dememiş miydi? Hafızalarımız daha çok taze, 9 Eylül 2016 tarihli Yeni İnebolu Gazetesi tekrar okunduğunda bu konuların hepsinin konuşulduğu gerçeği ortaya çıkıyor.
DSİ Bölge Müdürlüğünün sel riskini öne sürerek köprülerin 1-1,5 metre daha alçak yapılmasına onay vermemesi ve Karayolları Bölge Müdürlüğünün yapacağı yol projesini köprülere uydurmaya çalışması, buna mukabil ırmak kenarlarına yapılan taş dolgu tahkimatını coşkun Karadeniz kıyısına uygulayarak her türlü tehlikeye davetiye çıkarılmıştır.
Çatalzeytin-Türkeli arasında uygulanan kademeli deniz doldurma işleminin Zafer Yolu önünde uygulanması gerekirdi.
DSİ 23. Bölge Müdürlüğünün yakın tarihte yapılan evlere şenlik bir dere ıslah projesi var. İnebolu Deresini yarım yamalak ıslah etmeye çalıştılar. Derenin başına suyun hızını ve enerjisini düşürmesi ve suyla beraber gelecek taş, çakıl, kum, ağaç ve benzeri malzemeyi tutması için gereken tensip bentlerini yapmadıkları için dere tabanı büyük ölçüde zarar gördü. Devletin topladığı vergilerle yaptığı hizmetler sorumsuz bürokratlar yüzünden heba oldu.
Sonuç olarak benim derdim yapılan ya da yapılmakta olacak projeleri yerle bir edecek yıkıcı eleştirilerde bulunmak değil, DSİ Bölge Müdürü ya da Karayolları Bölge Müdürü ile uğraşmak hiç değil. Bu makamların gelip geçici olduğu, ama yapılan hizmetlerin kalıcı ve uzun yıllar faydalanılan düzgün projeler olması benim ve İnebolu halkının tek temennisidir.