Merak ettiğim için soruyorum, Allah aşkına sizin de başınıza geldi mi? Yoksa sadece beni mi buluyor bu bilmeyenler?
Gayet doğal olarak, herhangi bir sebeple, farklı zamanlarda değişik yerlere seyahatler ediyor ve oralar da yeni tanışılan insanlarla sohbet etme imkanı ele geçtiğin de önce şu soruyla muhatap olunuyor.
Nerelisin?
Ben bu soruya özellikle bağlı bulunduğumuz ilin adını söylemeden direkt ‘İNEBOLU’ diye cevap veririm. Bunun sebebi İnebolu ismini duyunca insanların nasıl bir tepki vereceği, nereye bağlı olduğu, hangi bölgede bulunduğu, milli mücadele dönemindeki kahramanlıkları ve İstiklal Madalyalı tek ilçe olduğu biliniyor mu?
Ne gezer…!
İnebolu ismini hiç duymayan mı dersin, İnegöl’le karıştıran mı dersin, Safranbolu-Gelibolu-Tirebolu gibi sonu bolu olan ilçeleri sayan mı dersin, ‘duydum ama hangi bölgede hiçbir fikrim yok’ diyenleri mi dersin, bunların hepsi ile karşılaştım. Hakkını yemeyelim az da olsa bilene de rastladım ama onlardan da ‘şu kargayı tavuk diye satan yer mi’ diye tepki ile karşılaştım.
Peki adını tarihe altın harflerle yazdırmış ‘İNEBOLU’ ismini duymayan veya hatırlamayan insanlar suçlu da, bu ismi yeterince tanıtamayan bizler suçsuz muyuz?
İNEBOLU’LU OLMAK ayrıcalığını gururla taşıyan İnebolu da yaşayan veya çeşitli sebeplerle İnebolu dışında yaşamını sürdüren 87 bin 516 İnebolu’luya büyük sorumluluk ve görev düşüyor. Bizler önce kendi memleketimizi en güzel şekilde öğrenmek için Turgut ÖZAKMAN’ın ‘Şu Çılgın Türkler’ kitabını en az bir defa okumalı, okuduktan sonra çevremizdekilere hediye etmeli, dilimizin döndüğünce anlatmaya özen göstermeliyiz.
İnebolu’muzun tanıtımına birey olarak en üst seviye de destek vermeli ‘bana ne’ dememeliyiz.
İnebolu’lu olmak bir ayrıcalıksa eğer;
Milli mücadele yılların da kahramanlıklarıyla övündüğümüz ecdadımızın kar-kış-soğuk demeden cephane taşıdığını anlatmalıyız,
İstiklal Madalyalı tek ilçe olduğumuzu haykırmalıyız,
Ulu Önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK’ün bir günlük ziyaret için geldiği ilçemiz de üç gün kaldığını ve şapka ve kıyafet inkılabını bizzat İnebolu’dan açıkladığını öğretmeliyiz,
Aşı boyalı İnebolu evlerimizi tanıtmalıyız,
Türk Ocağı ve Kent Müzemizi mutlaka gezdirmeliyiz,
İnebolu’ya özgü ürünlerimizi ve yöresel yemeklerimizi tattırmalıyız,
İlçemiz devletine karşı hiçbir isyana destek vermemiş, bölünmüşlüğün yanında hiç olmamıştır.
İnebolu’lu olmakla gurur duyan her birey İnebolu tanıtımına katkı vermeli, çaba göstermelidir.
Burada yıllar önce yaşadığım bir anektodu sizlerle paylaşmak istiyorum. 1988 yılında Bingöl’de askerlik vazifemi yaparken, çarşı iznine çıktığım bir hafta sonu arkadaşlarla gittiğimiz bir pastanenin sandalyelerin de yazan ‘AKKUŞ SANDALYELERİ BOZKURT/KASTAMONU’ markası beni o kadar mutlu etti ki anlatamam. Gurbetteyken kendi memleketinde üretilen bir sandalyeye bile insan zevkle oturuyor ve kalkmak istemiyor. Bu demektir ki yöremizde üretilen ürünlerinde ilçe tanıtımına büyük katkı verdiği, İstanbul’daki organik İnebolu pazarlarında satılan yöresel ürünlerimizle bir nevi İnebolu tanıtımı yapıldığı ve bunlara ilave olarak bir şeyler üretmenin çabası içine girmemiz gerekliliği aşikardır.
Çünkü ortak faydamız, ortak sevdamız İnebolu’dur.