18 Mart Çanakkale Zaferinin 103. Yıldönümünü ve Şehitler Haftası’nı kutlamamız hasebiyle dünyaya meydan okumuş Kahraman Askerlerimizi unutmamak ve unutturmamak adına konu olarak seçtiğim Çanakkale Geçilmez destanıyla sizleri baş başa bırakıyorum…
Savaşa giren 253.000 askerimiz var.
Karşıda bizim en büyük düşmanımız İngilizler, Fransızlar.
500.000 asker ile bize saldırıyorlar.
Silahlarımız ve gemilerimiz gülünecek kadar az.
Ve bizler onları bozguna uğrattık.
Nasıl mı?
İngiliz komutanı Churchill demiş ki;
“Biz Türklerle savaşmadık, Allah’la savaştık ve yenildik.”
İngiliz General Hamilton’da şu gerçeği itiraf etmiştir.
"Bizi Türklerin maddi gücü değil, manevi gücü mağlup etmiştir. Çünkü onların atacak barutu bile kalmamıştı. Fakat biz gökten inen güçler ile mücadele ettik."
Bu mesele çok önemli…
“Ölürsem şehit, kalırsam gazi” hakikati hiçbir ülkede ve hiçbir millette yoktur.
İnançlı ve imanlı bir memleket ve de onun inançlı askerleri, saf temiz erler-onbaşılar-çavuşlar İlahi Kelimetullah hürmetine savaştılar.
Kimi zaman bir günde Çanakkale’de 18.000 şehit verdiler.
Savaşın 8.5 ay sürmesine rağmen yılmadılar.
Tuzsuz-yağsız un çorbası içtiler.
İstanbul’dan gelen kum çuvallarını asker elbiselerine yama yaptılar.
Öyle bir savaş sergilediler ki dünyada görülmeyen bir zayiatla karşı karşıya kaldılar. Yine öyle ki Çanakkale’de 1 metrekareye 5 litre kan düştüğü tespit edilmiş.
Orada yaşayan köylüler itiraf etmişler ve demişler ki “Biz bu topraklarda son 15 yıla kadar her yağmur yağışında kanların toprağın altından kıpkırmızı çıktığına şahit olduk.”
Ben bu satırları yazarken tüylerim ürperiyor, diken diken oluyor.
Ve yine o köylüler demişler ki “Biz bu topraklardaki mahsulatı ekerken tohum ekip ürün beklemedik. Her kazdığımız yerden mermi-gülle çıktı ve kırk yıl buralarda hurda satarak geçimimizi sağladık.”
Çanakkale Zaferi’nin her safhası mucizelerle noktalanmıştır.
Bunlardan biri de Seyit Onbaşı’dır.
Bu saf, temiz, gariban köylü asker toplam 9 yıl savaşmıştır.
En son Çanakkale’de 16 kişilik mangadan 3 kişi kalmış, top makinası bozulmuş ve aynı zamanda 276 kiloluk mermiyi kaldıran vinç vazifesi gören sistem de görev yapmamaya başlamıştır.
Düşman gemisi Çanakkale boğazından geçmek üzere.
Ellerinde var son mermi.
Bizim Seyit Onbaşı Euzu Besmele çekmiş, duasını etmiş “Ya Rab bu zırıltı geçerse ezanlarımız diner. Yardım Et.” Demiş.
Ve sırtına mermiyi vurmuş.
Merdivenlerden yukarı çıkmış, topun ağzına yerleştirmiş…
Tam isabet.
Geminin bacasının içerisinden gülle girmiş.
Savaş sonrası Seyit Onbaşı’nın bu kahramanlığı çok konuşulmuş.
Komutan tarafından “bir arzun var mı? Bizden ne istersin?” diye sorulduğunda “komutanım bana bir dilim ekmek yetmiyor. Bir dilim daha isterim” demiş. Sonra da arkadaşlarının haline bakıp ikinci dilimden de vaz geçmiş.
İşte bizler böyle imanlı Mehmetçiklerle değil Çanakkale’yi DÜNYAYI BİLE ALIRIZ.
Tarihimizi unutmayıp gelecek nesillere unutturmamaya gayret etmeliyiz.
Yoksa TARİHİNİ UNUTAN MİLLETLERİN TARİHİNİ BAŞKALARI YAZAR.