11 Ağustos’ta bölgemiz oldukça ciddi bir yağış aldı. Bozkurt ilçemiz başta olmak üzere, Ayancık, İlişi, Evrenye, Zarbana bu yağışın oluşturduğu selden ciddi zarar gördüler.
Bozkurt ilçemiz için bir başlık açarsak, yaşadığım yıllar boyunca böylesine bir felakete şahit olmadım. 1983-2001 yılları arasında mesleğimi icra etmek üzere Haftada iki gün Bozkurt’a gitmiştim. Bölgeyi insanları ve Bozkurt'u az çok tanıyorum. Belediye Başkanı Kazım Özcan zamanın da Bozkurt çarşısı geliştirilmiş ve iki katlı sıra sıra dükkanlar onun zamanında yapılmıştı.1980 sonrasın da Bozkurt Belediyesinin makina parkında sadece bir benzinli kamyon vardı. Bu günkü sanayii ve çok katlı evlerin bulunduğu bahçelerde biber yetiştiriliyordu. Daha sonra Pazar yerine binalar yapıldı. Çay kenarındaki parseller, evler dükkanlarla doldu. Aynı şekilde çarşı içi Sınarcık istikametinde yolun her iki tarafına evler, dükkanlar yapılarak nerdeyse çay yatağında boş yer bırakılmadı. 2001 yılında ayrıldığım Bozkurt 2010 yılında tam iki misli oldu. 2020 ye geldiğimizde bir misli daha oldu. Yani bir üç oldu. Bu gelişim nasıl oldu.?
Bozkurt’a gittiğim yıllarda insanlarla sohbet eder köyleri tanımaya çalışırdım. Bana çalışmaya Zonguldak bölgesine gidenlerin emekli olduklarında köylerine dönmekle birlikte emekli paralarıyla Bozkurt merkezinden de bir daire alıp yerleştiklerini söylemişlerdi. Hatta bir köy için tamamı emekli ama bir kişi hariç demişlerdi. Kimdir o dediğim de, o Bağ kur dan emekli, az maaş alıyor, biz onu emekli saymıyoruz demişlerdi. Benim gittiğim yıllarda Bozkurt’un ekonomisi büyük oranda bu emeklilerden oluşuyordu. Daha sonra Sınarcık’taki sandalye askı atölyeleri sanayiye taşındığında mobilyacılığa başladılar. Gene geniş sanayi alanının katkısıyla demir doğrama ve imalat sanayi gelişti. Bu arada İnebolu’daki esnaflarımız bu gelişme üzerine ihtiyaç duyulan alanlarda çarşı içinde Bozkurt’a ikinci dükkanlarını açtılar.
Sel yaşandıktan sonra, Bozkurt’ta yaşamayanlar haritaya baktıklarında 400 metrelik bir çay yatağını keşfediverdiler. Bozkurt’un yerleştiği düzlük zaten 400 metre. Bunun tamamı çay yatağı ise Bozkurt nerede?. Bu insanların kafasını karıştırdı.
Bu bölgede ömrünü geçirmiş birisi olarak sahildeki yerleşim yerlerinin neredeyse tamamı akarsu kenarına kurulmuş. İnebolu’ya bu gözle bakarsak İnebolu’da yaklaşık 150-200 metre enindeki çay yatağına yapılmış. Anlaşılıyor ki sorun çay yatağına yerleşim kurarken çayın hakkını vermemekten kaynaklanıyor.
BOZKURTTA SEL OLUŞUMU ve ALINACAK DERSLER
-Ezine çayının oluştuğu havzaya metre kareye 400 kğ yağmur alması her zaman olabilecek bir şey değil. Her şey bu miktarda bir yağış almakla başlıyor.
-Geçtiğimiz kış aylarında yağan karın kırdığı devirdiği ağaçların çokluğu ve bunların temizlenip kaldırılmamış olması
-Su önüne kattığı ağaç ve döküntülerle baraj oluşturup arkasında önemli miktarda su biriktirdikten sonra barajını patlatıp devamındaki engelde tekrar birikip kendi barajlarını patlatarak önüne geleni yıka yıka çoğalarak gelmesi.
-Genelde suyun önünün kesildiği yerler köprüler. Suyun artmasıyla dar sel yatağında su seviyesinin yükselip köprü seviyesine ulaşmasıyla köklerinden sökerek getirdiği ağaçların köprü ayaklarına takılmasıyla oluşan baraj ve arkasında biriken suyun önce taşması ve sonra köprüyü yıkması sonucu felaketler yaşanıyor.
Sonuç olarak:
-Yağmur yağışına ve miktarına insanoğlunun müdahale etmesi gibi bir şey söz konusu olamaz.
-İkinci faktör çay yataklarındaki tıkanmaya neden olacak ağaç vs.nin her sene izlenerek gerekenin yapılması.
-Şehirleşme planı yapılırken uzun yıllar ortalaması hesaplanarak yeterli suyu alacak hacimde çay yatağına yer ayırmak, yatağın şeklini suyun akışına göre vermek.
-Köprüleri sel sularının tıkamasına izin vermeyecek akışın önünü kesmeyecek şekilde yapmak
Sonuç olarak bölgemizde özellikle Bozkurt’ta yaşanan sel yüzyıllarca unutulmayacak iz bıraktı. Bozkurt’ta selin yaptığı tahribat adeta ön görülemeyecek boyutta oldu. Ölenlere Allah’tan rahmet diliyor, tüm Bozkurt’lulara geçmiş olsun diyorum.
Devlet millet el ele vererek bu yaralar sarılacak inşaallah. Afet ilanıyla birlikte Türkiye’nin dört bir tarafından, 81 vilayetten, adını sanını ilk defa duyduğum yerlerden gelen yardımlar, insanlar, iş makinaları gözlerimizi yaşarttı.
“Bir musibet bin nasihatten iyidir” atasözümüz bir daha gerçekleşti. Sel bize nerelerde yanlış yaptığımızı bir bir gösterdi. Bundan sonra ne yapılması gerektiği anlaşıldı.
Mustafa Sıtkı FAKAZLI
Diş Hekimi – Yerel Tarih Araştırmacısı