Bugün İnebolu’da tarih boyunca buraya göç edip gelenlerden geriye kalan pek çok mezarlık bulunmakta. Çerkez Mezarlığı (Ortaokul altında), Battal Mezarlığı (Askerlik şubesi yanında), Avara Mezarlığı, Altıkulaç Mezarlığı (Hatıpbağı), Boyran Mezarlığı, Hastane üstü Mezarlığı, Karaca Mezarlığı, Cünürye Mezarlığı, Kızılkara Mezarlığı, Batırıyoz Mezarlığı vb. Bunların dışında müstakil bahçe ve tarlaların köşelerinde farklı ailelere ait özel mezarlıklar da mevcuttur. Boyran Mahallesi’nde bulunan Karakocaoğulları Mezarlığı gibi.
Bu bahçe köşesi mezarlıklarından biri de Moloz mevkiinde bulunmaktadır. Geçmişte düz tarla dediğimiz yerde, bugün için Meteoroloji ve Karadeniz Okuluna giden sokak üzerinde sol tarafta yer almaktadır. Geçmişte İnebolu Limanı’na gitmek için bu sokaktan geçmek ve sağ taraftaki fenerin yanından aşağıya inmek gerekirdi.
250 yılı aşkın zamandan beri burası Moloz Türbesi olarak bilinir. Tam olarak kimliği, nereden geldiği, nesebi bilinmeyen ama halk arasında Allah dostu olduğuna inanılan bir zata aittir bu türbe. Türbenin en belirgin unsuru yuvarlak bir kabir taşının bulunmasıdır.
Yıllarca türbenin bakımını yapan Remzi Salcıoğlu, yaşlandığını beyan ederek İnebolu Belediyesine müracaat etmiş, buranın yok olmaması ve korunması için muhafaza altına alınmasını talep etmiştir. Bunun üzerine İnebolu Belediyesi de türbeyi ve çevresini temizleyip etrafına beton döküp çit çekerek koruma altına almıştır.
TÜRBENİN GEÇMİŞİ
Bu türbenin bakımı uzun yıllar boyunca kaynanadan geline aktarılarak devam etmiş. Gelin isterseniz türbenin asıl hikâyesini buranın bakımını uzun yıllar boyunca üstlenen Remzi Salcıoğlu’nun ağzından dinleyelim:
“Fakaz’dan İnebolu’ya gelip Hulusi ile evlenen büyük halam Ayşe, bu mirası kaynanasından devralmış. Yaşlandığında Şefika’ya devretmiş, o da gelini Hasibe Hala’ya. Hasibe Hala da en son bana devretti.
Çocukluğumda birbirlerine oraya inek koymayın, temiz tutun; saygı gösterin derlerdi. Hangi günler olduğunu anımsamıyorum şimdi ama mahalleli oraya toplanır, oklava yaslağaç getirilir; gözleme yapılırdı. Bir defasında bana da vermişlerdi, yediğimi hatırlıyorum. Hasibe Halam yaşlandığında oranın bakımını bana devretti.
Bir keresinde içindeki defne ağaçları fırtına esnasında yıkıldı. Ben de yerine 6 adet çam ağacı diktim. 3 tanesi tutmadı, diğer 3 tanesi büyüdü. Türbedeki çamları ben diktim yani. Nesilden nesile devredilen, Allah dostu olan ama ismi bilinmeyen bu zatın kabrinin bakımını bugünlere kadar yaptım. Artık yaşlandım, aileden bakacak birisi de kalmadı. Belediyeye gittim. Türbenin muhafaza altına alınmasını istedim. Belediye de etrafını çevirdi ve orayı korumaya aldı.
Moloz Mahallesi kibar, görgülü beylerin bayanların bulunduğu, İstanbul’un Beyoğlu semti gibi bir yer olup Raşit Kaptan, İlyas Kaptan, Çolakoğulları gibi . varlıklı, sözü geçer insanların da oturduğu bir mahalleydi. Limandaki kayıkların yanına gitmek isteyenler, buradan geçip Fener’den aşağıya patika yoldan inerlerdi. Komşumuz Refik ve Hamdi, buradan aşağıya, çarşıya inen kestirme bir yol yapmak istediler. Ustalar, ameleler çağırıp kazdırmaya başladılar. Bu esnada babaları vefat etti, kazma işine ara verdiler. Aradan 10 gün geçince tekrar yol kazılmaya başlandı. Bu defa da anneleri vefat etti, tekrar ara verdiler. Sonra kazma işi devam etti ama bu sefer de ustaları yüz felci geçirdi. Sonra amelenin kazması taşa denk gelip elinden tehlikeli bir şekilde uzağa fırladı. Kazma esnasında o bölgeden insan kemikleri çıktı.
Başlarına gelenlerin türbenin varlığından kaynaklandığını düşündüler. Sonuç olarak bu işten vazgeçtiler. Evlerinin hemen yanında hazır kazılmış yer varken Belediye devreye girdi ve oraya çeşme yapıldı. Suyunu Avara’dan gelen cami suyundan aldılar ve yanına bir maslak koydular. Aşağıya, deniz kenarına giden herkes elini yüzünü burada yıkar, suyunu içer ve yolculuğunda lazım olacak su testilerini buradan doldururdu. Yol kenarındaki çeşmenin üzerinde İnebolu Belediyesi 1337 yazıyor. Öncesinde Moloz Mahallesi suyunu Kadir Yıldırım’ın her iki dedesinin bahçelerindeki kuyulardan temin edermiş.
Çocukluğumdan beri sabah erkenden işe giden kaptanlar, kayıkçılar ve yolcular işlerinin ve yolculuklarının kazasız belasız geçmesi için türbe önünde Allah’a dua ederlerdi. Hatta Kadir babam da her sabah mutlaka burada dua eder ve işine öyle giderdi. Ölenlere rahmet, sağ olanlara hayırlı ömürler dilerim.”
Uzun yıllar boyunca İnebolu Tapu dairesinde yeminli Osmanlıca çevirmen olarak çalışan ve emekli olan Nevin Kurt’a türbe konusunda neler bildiğini sordum. Bana çok değerli ilginç şeyler söyledi. Moloz türbesi ile ilgili yaşadıklarını, duyduklarını şöyle anlattı.
“Hulki Yeğin’in annesi, gelini Türkan Ablaya anlatmış. Bende ondan duydum: Oradaki zat Arabistandan müslümanlığı yaymak için buraya gelmiş. Bu zatı sabah namaz vakti abdest almak için ibriğine kuyudan su doldururken görmüş. Diğer kardeşide Kahveci Ahmet’lerin bahçesindeki türbede meftun. Kahveci Ahmet’in hanımı Sakine Abla’da bana türbenin olduğu yere yapılan evlerinin alt katında sabah namazı vakti zatın abdest aldığını bu esnada tak tak diye takunya sesi duyduğunu söylemişti
90 lı yıllarda rütbeli bir asker İnebolu’ya gelmiş. O bilir diye bana göndermişler.Türbelerle ilgili araştırma yaptığını, gece rüyasında bir zatın kendisini İneboluya davet ettiğini, bulunduğu yerin yüksekce bir tepenin üzerinde olduğunu çevresindekilerden de bahsederek tarif etti. Ben onu moloz türbesine götürdüm.Yanında hanımıda vardı. Türbeyi görünce birden heyecanlandı. İşte rüyamda gördüğüm yer burası dedi. Ben yolda kaldım o türbenin üzerine çıktı. Dua etti, etrafı temizledi. Sonra onunla görüşmeye devam ettik.
Bu türbede yakın zaman kadar ağaçlara çul bağlanır ve mum yakılırdı. Zamanın Belediye Başkanına, burayı koruma altına alalım ,üzerine sanduka yapalım dedim. O da İsmini bul yapalım dedi. Bende araştırdım nesilden nesile aktarılırken ismi yok olmuş ama yazılı bir kayıt olmadığından bulamadım”.dedi
Bir başka kişi de : 70 li yıllarda türbenin bitişiğindeki Hulki Yeğin’lerin evinde talebeyken kiracı olduklarını, bir gün eve dönüp geldiklerinde kasenin içindeki toz şekerin taşdığını, kapağın adeta şekere gömüldüğünü, bir başka zaman da tavanda bir uçtan öbür uca ayak izleri gördüklerini, evin tavanının yaklaşık 3.5 metre olduğunu oraya normalde ulaşmanın zor olduğunu, hatta komşusunun da buna şahit olduğunu, türbenin önünde okuyarak geçtiklerinden bahsetmişti.
Cami suyunun bu mahalleye getirilmesi ile buranın Çeşme Mahallesi olarak adlandırıldığı anlaşılıyor. Hamamcı Kadı Salih’in bir zamanlar sahibi olduğu hamamın Çeşme Hamamı olarak olarak anıldığı çocukluğumdan beri hafızamda.
İnebolu’nun camilerinin de iki ya da üç ayrı isimle anıldığı bir ortamda bu mahalle de üç isimle anılıyor: DÜZTARLA, MOLOZ, ÇEŞME.
İslam inancında dua etmek haricinde türbede kurban kesmek çul bağlamak mum dikmek yok. Bende çocukluğumdan hatırlıyorum ,İnebolu’daki türbelerde dilek dileyip mum yakılırdı 1923 yılındaki mübadeleye kadar hiristiyanlarında İnebolu’da yaşıyor olmasından kültür etkileşimi olduğu anlaşılıyor.
Bütün bunlar, İnebolu’nun geçmişinin, kültürünün zenginliğini ve çok sesliliğini yansıtıyor.
Mustafa Sıtkı FAKAZLI
Diş Hekimi - Yerel Tarih Araştırmacısı