Okulunu okumuş ve meslek sahibi olmuş, pek çok insan vardır sağımızda solumuzda...
İdealleri doğrultusunda bir hayat sürdürmeleri mümkün olmayıp, hiç bilmediği ve eğitimini almadığı bir işle iştigal etmek zorunda kalan ve artık ekmeğini o işten çıkaranların çoğunlukta olduğu bir hayat...
Her birinin kendine özgü hikayeside mevcuttur aslında...
Kimi uzakta, kimisi de çok yakında...
Bu hikayelerden birinin kahramanı da bizzat karşınızda...
1986 yılı Haziran ayında ZİRAAT TEKNİSYENİ unvanıyla mezun olmuş, memleketine tarım konusunda hizmet etmek isteyen bir gençken...
Mesleğimle ilgili her türlü iş fırsatını değerlendirmek için çabaladığım günlerin birinde, Zirai Donatım Kurumunun İnebolu'da gübre bayiliği vereceğini öğrenmiş ve hemen müracaatımı yapmıştım.
Birkaç gün içinde benim müracaatımı değerlendirmek üzere iki yetkili geldi ve görüşmemiz başladı.
Gübre bayiliği müracaatım için kaç ton kapasiteli depomun olduğunu sordular.
Ben depomun olmadığını, fakat temin edebileceğimi söyledim.
Bankadan yüksek miktarlı teminat mektubu alıp alamayacağımı sordular. Okulu yeni bitirmiş olmam ve ticari hiçbir hazırlığımın bulunmaması hasebiyle bu soruya da cevabım net değildi. Benim tek dayanağım bu işin eğitimini almış olmamdı ve "Ben çiftçiye, şu gübreden şu kadar, bu gübreden bu kadar atacaksınız" diyerek bilinçli gübre atılmasını sağlayacaktım. Üstüne basa basa bu hususu belirttim. Fakat gelen yetkililerin "Bizim kurumumuz, bilinçli gübre attıracak, çiftçiyi doğru gübre atılması konusunda bilgilendirecek bir satıcıya değil, daha fazla gübre satacak bir tüccara ihtiyaç duyuyor, bu yüzden size bayilik vermemiz mümkün değil" dediler. Benim bakış açımla, Zirai Donatım Kurumunun kriterleri çok farklıydı ve bu küçücük tecrübe, mesleğimi yapma hayallerimi başlamadan bitirmiş oldu.
Etrafımız bu konuya benzer örnekler ve bir sürü yaşanmışlıklarla dolu değil mi?
Ülkemizde günümüze gelinceye kadar yaşanan büyük ölçekli depremler nedeniyle onbinlerce insanın hayatını kaybetmesine sebep olan binaları yapanların eğitimli oldukları, yeterlilik belgesini aldıkları, fay hattının üzerine nasıl bina yapmaları gerektiğiyle ilgili bilgi sahibi oldukları, kaliteli malzeme kullandıkları, kalifiye personel çalıştırdıkları söylenebilir mi acaba?
Deprem yönetmeliği çıkmadan önce yapılan binaların sağlamlığı test ediliyor mu?
Milyonlarca insanın bu binalarda hayatını sürdürmesi risk taşımıyor mu?
Mevzuatlar değişiyor, kanunlar çıkarılıyor, fakat daha fazla kazanmak için malzemeden çalana, daha fazla kat çıkana göz yumuluyor mu?
"Nasıl olsa imar barışı çıkar" diyerek kaçak yapı yapanların ödüllendirildiği imar affı yine çıkacak mı?
Bu ve buna benzer soruların cevap bulması için ilgili kurumlarda ne gibi çalışmalar yapılıyor acaba?
Yoksa "böyle gelmiş, böyle gider" diyerek geleceğe dair hiçbir planlama düşünülmüyor mu ?
Deneyimlerimiz ve tecrübelerimiz bize gösteriyor ki, aldığı eğitimin hakkını vermeden alınan diplomalar, kendilerine yakın olanlara verilen imtiyazlar, kayırmacılık, neme lâzımcılıkla gelinen bu noktada hiç bir şeyin yoluna girmesi beklenmiyor!
Maalesef dua etmekten başka elden bir şey gelmiyor.