Teknolojinin olmadığı, televizyon, internet, cep telefonunun hayal bile edilemediği, radyonun nadir insanlarda bulunduğu eski İnebolu’da geceler, günler nasıl geçiyordu? Belli bir yaşın üzerindekilerin iyi bildiği, belki unuttuğu, hatırlarken ah-ah diye iç geçirerek ‘Nerede o eski günler’ dediğini duyar gibiyim.
Bu konuya yazma fikri şöyle oluştu: İşyerimde sıradan bir gün, televizyon açık, kanalın birinde Tuncay Başyayla Kastamonu’yu anlatıyor ve Kastamonu çekme helva yapımını uygulamalı izliyoruz. Müşterilerden Ferruh Hücümenoğlu, yemeğini kaşıklarken başlıyor anlatmaya: “Eskiden kış gecelerinde İnebolu’da bazı evlerde çekme helva yapılırdı. Bizim mahallede Hacı Emin’in Huriye Hanım miyanesini hazırlar, şerbetini akide şekeri kıvamına gelinceye kadar kaynatır, özleşene kadar döver, duvarda çakılı demir çiviye takar, halka yapar, tepsinin ortasına dökülmüş olan miyanenin üzerine halkayı koyar, evdeki misafirler ve komşularla beraber başlarlar karşılıklı çekmeye, halkayı koparmamaya dikkat ederler, koparsa tutmaz, çekme helva olmaz. Halkaya miyaneyi yedirene kadar çekerler ve sonuçta çekme helva meydana çıkar. Tepsiye konur, üzerine yağlı kağıt serilir, bir kişi üzerine çıkar ve sıkışına kadar çiğner. Baklava dilimi şeklinde kesilir, afiyetle yenir.”
Ferruh abi bunları anlatırken Özcan Tun abi de gelir, konuya dahil olur. O da başlar anlatmaya: “Mahallede hemen hemen herkesin bahçesinde fırını vardır. Ekmek, börek pişirmek amacıyla kullanılan bu fırınları o gün kim yaktıysa diğer evlerde yapılan hamurlar yanan fırına getirilir ve pişirilir. Fırını yakma işi sıraya bile dökülmeden imece usulü kendi kendine hallolur. Herkes pişirdiğinden birbirine verir ve afiyetle yenir. Paylaşma, dayanışma, kaynaşma, yardımlaşma, komşuluk ilişkileri o kadar üst seviyede ki; şimdi aynı apartmanda oturup birbirini tanımayanları görünce ‘Ah nerede o eski günler’ diye iç geçirmeden edemiyoruz.
Çocukluğumda ve gençlik yıllarımda görmeye alışık olduğumuz ama sonradan ortadan kalkan, şimdi belki 35 yaş altı okuyucularımıza enteresan gelecek bazı anekdotları paylaşmak istiyorum.
Dört tekerlekli el arabasının üstünde çok büyük bir tepside belki 500-600 adet soğan kabuğu koyularak haşlanmış yumurtalar eğlenceli bir şekilde satılırdı. Birbirleri ile karşılıklı yumurta tokuşturulur, kim kiminkini kırarsa, kırılan yumurta parasını öderdi.
İnebolu’da üretilen gazozların tadını hiç unutamam.
Evlerde banyoların olmadığı günlerde bir hamam kültürü vardı. Hamamda gazoz içmenin de ayrı bir keyfi, ayrı bir zevki vardı.
Evlerde televizyonun olmadığı ya da sadece tek kanalın siyah beyaz olduğu dönemde İnebolu’da 4-5 sinema vardı. Aynı zamanda bir sinema kültürü vardı.
İnebolu’da eskiden yaşanan bu güzellikler saymakla bitmez. Eminim ki o günleri yaşayanların bir çok hatıraları vardır.
İnşallah bu hatıraları da gelecek haftalarda paylaşırız. Geçmişin anılarını bugüne taşıyabildiysem ne mutlu bana.
İletişim: inebolubulent@gmail.com