Kış turizmi yok!
Yaz turizmi yok!
Spor turizmi yok!
Sağlık turizmi yok!
Eğlence turizmi yok!
Kaplıca suyumuz yok!
Kayak merkezimiz yok!
Teleferik yok!
5 Yıldızlı tesis yok!
Mavi bayraklı plajımız yok!
Aqua parkımız yok!
Akarsularımızda rafting yapan yok!
Trekking parkuru yok!
Karavan parkı yok!
O yok, bu yok... Peki ne var ?
Denizimiz var, bazen dalgalı, bazen soğuk, bazen hırçın, bazen durgun...
Bol bol palamut var, mezgit var, barbun var, kalkan var.
Çeşit çeşit incirimiz var, er inciri, gök inciri, patlıcan inciri, kara incir...
Hemen bunların peşinden kestane gelir.
Kestane balı ise bu bölgeye özeldir.
Yağmurlarla beraber gürgen mantarı, civci bacağı, kanlıca mantarı coşar.
Bıldırcınlar ise göç rotasını İnebolu üzerinden çizer.
Bu serüven eylülde başlar...
İnebolu'nun Sonbahar lezzetleridir bunlar.
Anlatmakla olmaz, bilen bilmeyen gelir bizzat yaşar.
Bizim derdimiz daha fazla insana ulaşıp, bu güzelliklere vesile olmak.
Bir nevi Sonbahar da turizm patlaması yaşatmak...
Olmayacak şey değil bence.
Yeter ki benimsenip, hazmedilsin.
Meselâ; herhangi bir kurum devletten kestane ağacının bol olduğu bir bölgeyi kiralayıp turizme açacak. Tur şirketleri ile anlaşıp, buraya sadece kestane toplamanın zevkini yaşatmak için insanları getirecek. Bu zevki yaşamayan, bilmeyen ve merak eden yüzlerce insanın iştirak edeceğinden kimsenin şüphesi olmasın. Yeter ki proje üretilsin ve hayata geçirilsin.
Doğa turizmi için el birliğiyle hareket edilsin.
Doğal hayatı merak eden, görmek isteyen insanlara imkan verilsin.
Yapılacak her etkinliğin mutlaka katılımcısının olacağı fikri benimsensin.
Yeşil ile mavinin buluştuğu İnebolu'muzun Sonbahar güzelliklerini herkes öğrensin.